Ekonomi Dünyası… Zenginlere vergi koymak mı, yoksa büyümeyi zenginlerin tüketimine mi dayandırmak?
“Vergi sistemimiz adil ve makul olmalı. Hükümetimiz zenginlerden ziyade fakirleri korumalıdır.”
Luiz Inacio Lula da Silva, herkesin kullandığı gibi bunlar Lula’nın sözleri.
Sosyalist ve eski bir sendikacı olan kendisi, 2003-2011 yılları arasında ve 2023’ün başından bu yana Brezilya’nın başkanlığını yapıyor. Ekonomiyi düzelteceği, Amazon ormanlarının yok edilmesini durduracağı ve Brezilya’yı güçlendireceği vaadi ile yeniden seçildi. demokrasi.
Karizmatik politikacı, Latin Amerika solunun ‘aslan’ı olarak adlandırıldı…
ZENGİNLERE VERGİLERDEN 4,3 MİLYAR DOLAR BEKLENİYOR
Lula’nın gelirleri artırmak ve bütçeyi dengelemek için zenginlere getirmeyi planladığı iki yılda bir aralıklı vergilerden 4,2 milyar dolar ek gelir bekleniyor. Tasarının Kongre tarafından onaylanması gerekiyor.
Tasarıda, halka arz sırasında hissedarlardan sabit miktarda para toplayan tek hissedarlı özel fonlar için yüzde 15-20 oranında vergi, offshore yatırımlar, şirketler ve tröstler için ise yüzde 0 ile 22,5 arasında değişen yeni bir vergi öngörülüyor. Yeni vergiler yaklaşık 2.500 kişiyi etkileyecek.
Lula, “Brezilya’nın daha demokratik, eşit ve orta sınıf bir toplum olmasına ihtiyacı var” dedi.
LATİN SOL ASLANININ KISA BİR HİKAYESİ…
Fakirdiler ve sekiz kardeştiler. Ayakkabı boyacısı, seyyar satıcı ve personel olarak çalıştı. 17 yaşında iş kazasında sol serçe parmağını kaybetti. 1972’de tam zamanlı sendikacılığa geçti. 1975’te Metal İşçileri Sendikası’nın başkanı oldu. Askeri cunta döneminde tutuklandı ve 3,5 yıl hapis yattı. hapiste.
İşçi Partisi’nin kurucuları arasındaydı. 1982’de São Paulo başkanlık seçimlerine katıldı ve dördüncü oldu. 1989’da Personel Partisi’nin cumhurbaşkanı adayı oldu, kaybetti. Ayrıca 1994 ve 1998 seçimlerinde muhafazakar Fernando Henrique Cardoso’nun ardından ikinci oldu.
2002’de iş dünyasıyla flört etme pragmatik programı ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile çalışma vaadi ile yüzde 61 oy alarak Lider oldu.
Ocak 2003’te göreve başladı. 2006’da ilk döngünün sonuna yaklaşırken ekonomi büyüyordu ve yoksulluk oranı önemli ölçüde düşmüştü. İkinci kez seçildi. Bu dönemde ekonomi büyümeye devam etti. Yeni petrol sahaları büyük umut vaat ediyordu; Rio de Janeiro, 2016 Olimpiyatlarına ev sahipliği yapmak üzere seçildi.
Anayasaya göre üst üste üç kez cumhurbaşkanı olamıyor. 2017 yılında Petrobras skandalıyla bağlantılı olarak yolsuzluk suçlamalarından suçlu bulundu ve temyizin ardından Nisan 2018’de hapis cezasını çekmeye başladı. Mart 2021’de kendisine yöneltilen suçlamalar reddedilince, muhafazakar Bolsonaro’ya karşı yüzde 51 oyla yeniden seçilmeye hak kazandığı 2022 başkanlık seçimini kazandı.
VERGİYİ YOKSULLARDAN ALIYORUZ, EN ÇOK ADALET SİSTEMİNE SAHİBİZ
İşte bu tür; Bazı ülkeler kaynak bulmak için zengin ve zenginlerden vergi alıp fakirleri korumaya çalışırken, vergi yükü her zaman işçilerin ve halkın omuzlarındadır. KDV oranları artıyor vs…
Bildiğiniz gibi en adaletsiz vergi sistemine sahibiz… Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) üye ülkeler arasında KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin payında birinci sıradayız. Kurumlar vergisi gibi doğrudan vergilerde OECD ülkeleri arasında sonuncuyuz.
Gelelim vergi meselesine… Her bakımdan can sıkıcı…
NİSAN-HAZİRAN DÖNEMİNDE YÜZDE 3,8 BÜYÜDÜK AMA SAĞLIKLI MI?
Türkiye ekonomisi ikinci çeyrekte yüzde 3,8 büyüdü. İlk bakışta bu yeterli bir orandır. İkinci çeyrek büyüme verilerini açıklayan ülkeler arasında, OECD üyesi ülkeler arasında, söz konusu dönemde en hızlı büyüyen ikinci ekonomiyiz.
Dünya ekonomileri arasında en hızlı büyüyen 17. ekonomiyiz. Sıradan, yine ikinci çeyrek büyüme verilerini açıklayanların ortasında…
İLK KEZ ÜÇ AY OLMAZSA TRİLYON DOLARLIK BİR EKONOMİYİZ…
İlk defa trilyon dolarlık bir ekonomiye dönüştük. Türkiye ekonomisinin ikinci çeyrekteki prestijiyle birlikte yıllık büyüklüğü 1 trilyon 22 milyar dolara ulaştı. Bunun nedeni seçim öncesi dolar kurunun baskılanmasıydı… Ancak üçüncü çeyrekte kurdaki artış nedeniyle tekrar trilyon doların altına inebiliriz.
Ortaya şunu koyalım: Önemli olan büyümenin sürdürülebilir ve istikrarlı olması… 10 yıllık dönemde (2012-2022) yıllık ortalama büyüme oranımız yüzde 5,3 ve ortada 23. sıradayız. Bu konuda dünya ülkelerinin başında geliyor. Bangladeş’in 10 yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 9,1, İrlanda’nın yüzde 9,0, Vietnam’ın yüzde 8,6, Çin’in yüzde 6,2’si.
BÜYÜME İÇ TÜKETİM HARCAMALARINA BAYILIDIR
Dinamik bir ekonomi olan Türkiye’nin daha hızlı büyümesi gerekiyor. Bunun sebeplerinden birini son ikinci çeyrek bilgileriyle açıklayalım. İkinci çeyrekte geçen yılın aynı dönemine göre görülen yüzde 3,8’lik büyüme büyük ölçüde yurt içi tüketim harcamalarından kaynaklandı. Hanehalkı tüketim harcamaları büyümeye yüzde 10,7 katkı sağladı.
Hizmet sektörü yüzde 6,4, inşaat ise yüzde 6,2 büyüdü. Sektörde büyüme olmadığı için yüzde 2,6 daralma var. Açıktır ki, sanayi olmadan büyüme olmaz, sanayi ekonomik büyümenin kalbi olarak kabul edilir.
BU ‘ŞİMDİ ALIN YOKSA UZATILACAK’ DÜŞÜNCESİNİN BÜYÜMESİ…
İktisatçıların dediği gibi ekonomi artış kaygısıyla büyüdü. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde düşük faiz ve düşük kurların etkisiyle tüketici talebinin öne çıkmasıyla ekonomi ivme kazandı.
“Şimdi alalım yoksa artar” düşüncesiyle tüketim büyümenin motoru oldu. Aksi takdirde refah yaratan sağlıklı bir büyüme olmaz. Tam tersine yoksulluk var.
EN YÜKSEK GELİRİN YÜZDE 40’I TÜKETİMİN YÜZDE 70’İNİ YAPIYOR
Bir de bu var; Tüketenler esas olarak milli gelirden en büyük payı alan kesimdir. Ekonomist Ensar Yılmaz’a göre milli gelirden en yüksek payı alan yüzde 20’lik kesim tüketimin yüzde 40’ını tüketiyor, en alttaki yüzde 20’lik kesim ise tüketimin yalnızca yüzde 10’unu tüketiyor.
En yüksek gelire sahip yüzde 40’lık kesim toplam tüketimin yaklaşık yüzde 65-70’ini oluşturuyor. Yani tüketimdeki patlamadan yoksullar değerli bir pay alamıyor doğal olarak…
DÜNYANIN DÖRT BÜYÜK EKONOMİSİNDE ÖNEMLİ SORUNLAR VAR
Bir bakalım dünya ekonomisine… Rakamlar yeterli, borsalarda moral iyi. Geçen hafta Dow Jones Endeksi yüzde 0,6, S&P 500 ise yüzde 1,6 yükseldi.
ABD’de Ağustos ayı tarım dışı istihdam verileri beklentilerin üzerinde geldi. Geçtiğimiz ay tarım dışı istihdam 187 bin artarken, istihdamın 170 bin artacağı beklentisi vardı. İşsizlik oranı da yüzde 3,5’ten yüzde 3,8’e yükseldi. Olumsuz bir gelişme olsa da piyasalar bu durumu “ekonomi soğumaya başladı ve Merkez Bankası (FED) faiz artırımına başvuracak” şeklinde yorumladı.
Dünyanın en büyük dört ekonomisinde (ABD, Çin, Japonya ve Almanya) derinleşen ciddi sorunlar yaşanıyor.
ÇİN’İN 40 YILLIK YÜKSELİŞİ ARTTI MI?
Çin’in deflasyon, düşük büyüme, emlak piyasasında hızlanan çöküş, zayıflayan para birimi ve gölge bankacılık sistemindeki sorunlarla boğuştuğu biliniyor. Xi Jinping hükümeti birçok teşvikle baskıyı azaltmaya çalışıyor.
Citigroup, Çin’in bu yılki büyümesine ilişkin tahminini hükümetin resmi hedefi olan yüzde 5’in altına, 4,7’ye düşürdü. Goldman Sachs ve JP Morgan daha önce büyüme tahminlerini yüzde 5’in altına çekmişti.
Çin ekonomisindeki belirgin düşüş artık bir dönemin sonu olarak nitelendiriliyor. Wall Street Dergisi Gazete, manşetindeki haberde, “Çin’in 40 Yıllık Yükselişi Bitti. Sırada Ne Var?” başlığını kullandı.
Gazete şunları söyledi: “Ekonomistler artık Çin’in çok daha yavaş bir büyüme dönemine girdiğine inanıyor. Olumsuz demografi ve ABD ve müttefikleriyle derinleşen gerilimler, yabancı yatırımları ve ticareti daha büyük risk altına sokuyor. “Bu, sadece ekonomik zayıflık döneminden ziyade uzun bir dönemin zayıflamasına neden olabilir” diye yazdı.
ALMANYA YİNE AVRUPA’NIN HASTA ADAMI MI?
Kötüleşen Çin ekonomisi, küresel büyümeye ilişkin derin soruları gündeme getiriyor. IMF, daha yavaş bir büyüme hızına rağmen Çin’in bu yıl küresel büyümenin yaklaşık yüzde 35’ini oluşturacağını iddia ediyor.
Bunun nedenlerinden biri; Dünyanın dördüncü büyük ekonomisi, Avrupa’nın lider ekonomisi, Almanya’nın bu yılki kötü performansı… Alman ekonomisi, önceki iki çeyrekteki daralmanın ardından yılın ikinci çeyreğinde de durgunluğa girdi.
IMF’ye göre Almanya önümüzdeki beş yıl içinde ABD, İngiltere, Fransa ve İspanya’dan daha yavaş büyüyecek. Performanstaki kötüleşmenin ana nedenlerinden biri, Ukrayna savaşı nedeniyle artan enerji fiyatlarının vurduğu imalat sektöründeki gerilemedir.
Ekonomist dergisinin ağustos ortasındaki kapağında “Almanya yine Avrupa’nın hasta adamı mı?” başlığını kullandı. Almanya’nın sorunlarının 1999’daki yeniden birleşme döneminden farklı olduğunu ancak hâlâ sert dozda reformlara ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
Almanya’nın batı ekonomileri arasında Çin ile en fazla ekonomik ilişkiye sahip olması da bir sorundur. Geçen yıl ikili arasındaki ticaret 314 milyar dolara ulaştı. Çin’de Alman otomobil üreticileri yerli rakiplere karşı pazar payı çabalarını kaybediyor.
Bir diğer zorluk ise güçtür. Almanya’nın sanayi sektörü, Avrupa’nın en büyük ikinci sanayi sektörünün neredeyse iki katı enerji kullanıyor ve tüketicilerinin karbon ayak izi, Fransa veya İtalya’dakilerden çok daha büyük. Ucuz Rus gazı artık bir seçenek değil ve ülke nükleer enerjiden uzaklaştı. Şebekelere yatırım eksikliği ve izinlerin yavaş ilerlemesi, ucuz yenilenebilir enerjiye geçişi engelliyor ve üreticileri daha az rekabetçi hale getiriyor.
JAPONYA DEFLASYONİST DÖNEMDE GERİ DÖNEBİLİR…
Dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olan Japonya parlak bir görüntü veriyor. İkinci çeyrekte GSYİH yıllık bazda yüzde 2 arttı. Bunun büyük bir kısmı döviz piyasasında Japon Yeninin değer kaybından yararlanarak ihracattaki artıştan kaynaklandı.
Ancak ABD ve Çin’deki zayıflık nedeniyle ihracat düşmeye başlayabilir. Ekonomistler, Japonya’daki ekonomik toparlanmanın esas olarak hükümetin teşvik tedbirleriyle desteklendiğini vurguluyor.
Hükümet harcamalarının durması ve Japonya Merkez Bankası’nın faiz oranlarını artırmaya başlaması durumunda “Japonya’nın deflasyonun karanlığına geri dönebileceği” uyarısında bulunuyor.
ABD’DEKİ EN BÜYÜK SORUN YÜKSEK FAİZLER NE KADAR SÜRECEK?
ABD ekonomisine gelince; gelecek yıl yavaşlama ve hatta resesyon tahminleri yapılıyor. FED’in yüksek faiz rejimine devam etmesi birçok sorunu da beraberinde getirecek. Yüksek faiz politikası nedeniyle ABD tarihinde mart ayında yaşanan bankacılık krizinin yeniden yaşanabileceği ve ciddi finansal istikrarsızlığa neden olabileceği öngörülüyor.
Biden yönetimi dünyayı ABD ekonomisinin iyi durumda olduğuna inandırmaya çalışıyor ancak bazı önemli verilere de bakılması gerekiyor. ABD’de tüketici güveni hızla düşüyor, büyük şirketler ülkenin her yerinde toplu işten çıkarmalar yapıyor ve büyük perakendeciler tedarik zincirindeki sıkıntılar nedeniyle gerçekten zor durumda.
WARREN BUFFET SATIŞA MI ÇIKIYOR?
Bu arada finans dünyasının en tanınmış isimleri farklı hazırlıklar yapıyor. Özellikle efsanevi yatırımcı Warren Buffett’ın da büyük bir resesyonun yakın olduğuna inandığına dair spekülasyonlar artıyor. İşletme İçeriğiWeb sitesi, hisselerini şaşırtıcı bir hızla satan Warren Buffett’ın “durgunluğa hazırlanıyor olabileceği” konusunda uyardı.
Buffett’ın yatırım fonu Berkshire Hatteway, geçen çeyrekte net 8 milyar dolarlık hisse satarak hisse geri alım oranını yavaşlattı. Son üç çeyrekteki net hisse senedi satışları 33 milyar doları buldu.